[](https://www.kitapsec.com/Products/Huzursuzluk-Zulfu-Livaneli-Dogan-Kitap-738368.html?utm_source=chatgpt.com)
Zülfü Livaneli’nin 2017 yılında yayımlanan Huzursuzluk adlı romanı, Ortadoğu’nun acı dolu gerçeklerini, bireysel bir arayışın ve aşkın izinde derinlemesine işler. Roman, İstanbul’da yaşayan gazeteci İbrahim’in, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölümünün ardından Mardin’e gitmesiyle başlar. İbrahim, Hüseyin’in ölümünün ardındaki sırları araştırırken, Meleknaz adlı Ezidi bir kadının hikayesiyle karşılaşır. Meleknaz’ın yaşadığı acılar ve Hüseyin ile olan ilişkisi, romanın merkezini oluşturur.
Ortadoğu’nun Kanayan Yarası: Ezidiler ve IŞİD Zulmü
Romanın temelinde, IŞİD’in Ezidi halkına uyguladığı soykırım yer alır. Meleknaz, IŞİD tarafından kaçırılmış, köle pazarlarında satılmış ve çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Livaneli, bu acıları sansürsüz bir şekilde aktarırken, Ortadoğu’nun kadim halklarının yaşadığı travmaları gözler önüne serer. Roman, sadece bireysel bir hikaye değil, aynı zamanda bölgenin tarihsel ve kültürel derinliklerine de ışık tutar.
Harese: Ortadoğu’nun Çatışma Dinamiği
Livaneli, romanında “harese” kavramını kullanarak Ortadoğu’nun içsel çatışmalarını anlatır. Harese, develerin çölde sevdikleri bir dikeni çiğnerken ağzının kanaması ve bu kanın tuzlu tadının devenin hoşuna gitmesiyle tanımlanır. Livaneli, bu durumu Ortadoğu halklarının birbirini öldürürken aslında kendilerini öldürdüklerini anlatmak için metafor olarak kullanır. Bu kavram, bölgedeki sürekli savaş ve nefreti derinlemesine anlamamıza yardımcı olur.
İbrahim’in Arayışı ve Kişisel Dönüşümü
İbrahim’in Mardin’e yaptığı yolculuk, sadece bir cinayet soruşturması değil, aynı zamanda kişisel bir arayışa dönüşür. Meleknaz’a duyduğu ilgi, onu kendi kimliğini ve insanlık anlayışını sorgulamaya iter. Roman, bireysel bir hikaye üzerinden, insanın içsel huzursuzluğunu ve arayışını derinlemesine işler.
Modern Dünyanın Kayitsızlığı ve Küresel Vicdan
Huzursuzluk, modern dünyanın Ortadoğu’daki acılara karşı kayıtsızlığını da eleştirir. Batı dünyasının bu tür insanlık dışı olaylara karşı duyarsızlığı, romanın alt metinlerinde sürekli olarak vurgulanır. İbrahim’in araştırması ilerledikçe, sadece Ezidi kadınların değil, tüm insanlığın yaşadığı bir “huzursuzluk” durumuyla yüzleştiğini görürüz. Bu, okuyucunun da kendi iç muhasebesini yapmasına zemin hazırlar.
Sonuç: Empati ve İnsanlık Üzerine Bir Çağrı
Huzursuzluk, sadece bir roman olmanın ötesinde, insanlığın ortak vicdanına yapılan güçlü bir çağrıdır. Ortadoğu’nun kanayan yarasına, Ezidilerin yaşadığı tarifsiz acılara ve modern dünyanın bu dramlara karşı takındığı tavra ayna tutan bu eser, okuyucuyu derinden etkileyen ve düşündüren bir başyapıttır. İbrahim’in kişisel arayışı üzerinden, aslında çok daha büyük bir insanlık trajedisini ve kadim inançların yıkımını gözler önüne serer. Kitabı bitirdiğinizde, adından da anlaşılacağı gibi içinizde bir “huzursuzluk” hissedeceksiniz. Ancak bu huzursuzluk, bir rahatsızlıktan ziyade, sizi sorgulamaya, empati kurmaya ve dünyayı daha geniş bir perspektiften görmeye iten yapıcı bir dürtüdür.